30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun!
30 Ağustos Zafer Bayramımız Kutlu Olsun!
Mülkiyeliler Birliği İstanbul Şubesi
Atatürk'ün bu kült fotoğrafının hikayesi...
Mustafa Kemal Atatürk’ün Büyük Taarruz sırasında çekilen ve efsaneleşen Kocatepe fotoğrafını çeken fotoğrafçı Etem Tem, aradan yıllar geçtikten sonra 1960 Fikret Otyam’a Ulus Gazetesi için bir röportaj vermişti. Etem Tem, o röportajda Afyon Kocatepe’de Büyük Taarruz’un başladığı sabahı, o fotoğrafı ve peşi sıra gelen günleri anlatmıştı.
Etem Tem, bir subaydı ve aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk’ün fotoğrafçılığını yapıyordu. Büyük Taarruz başladığı saatlerde Tem, taarruzu takip eden Atatürk’ü tek başına ve kayalıklar arasında dolaşırken fotoğrafladı. O fotoğraf aradan geçen yıllara rağmen herkesin hafızasında yer etti.
“Şarışın bir kurda benziyordu”
Büyük şair Nazım Hikmet şiirinde o anları Kuvayı Milliye Destanı’nda şöyle tasvir ediyor:
“…Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar,
eğildi, durdu.
Bıraksalar
ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak
ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon Ovası’na atlayacaktı
…”
Aradan yıllar geçtikten sonra Fikret Otyam, 1960 yılında o fotoğrafı çeken Etem Tem ile Ulus Gazetesi için bir röportaj yaptı. Etem Tem, o röportajda Afyon Kocatepe’de Büyük Taarruz’un başladığı sabahı, o fotoğrafı ve peşi sıra gelen günleri şöyle anlatmıştı:
“Ahır bozması bir bir yerde bir kaç film yıkadım”
“O sabah Kocatepe’de bulunuyorduk. Taarruz, şafak vakti saat beşte başlamıştı. Mustafa Kemal Paşa, günler ve geceler süren yorgunluğuna rağmen ayakta, vaziyeti adım adım takip ediyor, direktifler veriyordu. Bir ara kumandanlardan ayrıldı. Tek başına, kayalıklar arasında dalgın ve düşünceli dolaşmaya başladı. Zaman zaman sahra dürbünleriyle düşman cephesine bakıyordu… Bir aralık o kayalık tepenin ucuna geldi. Hafifçe eğilmişti. Başparmağı dudaklarının arasındaydı… Hemen objektifimi çevirdim, adeta nefes almayacak kadar bir sessizlik içinde deklanşöre bastım, resmini çektim. Saat 11’di… O gün 7×11 boyunda sekiz on rulo film çektim. Bir kaç tane 10×15 cam… Mustafa Kemal Paşa, bütün gün ağzına bir lokma koymamıştı… Gece ric’ate (geri çekilme) başladılar. 2 Eylül’de Uşak’a girdik. Vakit yoktu. Ahır bozması bir yerde bir kaç film yıkadım. Fotoğraflar birbirinden güzeldi. Hemen dört tane yaptım, ertesi sabah götürdüm. İçeri aldılar. Berberi tıraş ediyordu. Odada portatif bir masa, bir portatif karyola, iki iskemle vardı. Bir aralık odayı işaret etti, ‘A be… Bu bir başkumandan odasına yakışmaz’ dedi. Salih (Bozok) odayı halılarla süsleyeceğini söyledi. Zira o gün Trikopis getirilecekti. Gazi, fotoğrafları aldı, baktı. Parmaklarını fotoğrafların üzerinde gezdirdi ve çekti, çok güzel, dedi.”
“9 Eylül’dü… Kadifekale’ye çıkmıştık. Zaman güneş batımına yakındı. Deniz pırıl pırıldı… Şehir ayaklar altındaydı… Körfezde bazı vapurlar vardı… Dumanlıydı vapurlar… Bir rapor geldi. Süvarilerimiz İzmir’e girmişti… ‘Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri…’ emri yerine getirilmişti. İzmir bizimdi yine…”
Fotoğrafçıyla beraber yanıp kül olan fotoğraflar…
“Sonra mı? Ha, evet… Sonra otomobillerle şehre girdik. İlk işim bir fotoğrafçı bulmak oldu. Kocatepe’de çektiğim sekiz on rulo filmi bir Rum fotoğrafçıya verdim. Zaman geçirmek için etrafta biraz döndük, dolaştık… Sonra yeniden geldik. Fotoğrafçı geldiğimizi, içeri girdiğimizi görünce ‘fotoğraflarınız bir harika!’ diye bağırdı. Baktım fotoğraflar daha yaş yaştı… Doya doya baktım… Hakikaten birer harikaydı… Taa Uşak’tan İzmir’e kadar bu anı bekliyordum. Fotoğrafların kuruyup, hazır olması için bir gün daha lazımdı. Ertesi günü gelip almak üzere karargâha, Bornova’ya döndük. Ertesi sabah otomobille indik İzmir’e… Millet yollara dökülmüştü… Bayram vardı… ‘Biraz sonra Mustafa Kemal gelecek’ dedik… Görmeliydiniz o anı… İzmir yanıyordu… Ne dost ne düşman belliydi… Cayır cayır yanıyordu İzmir… Fotoğrafçı dükkanının olduğu yere güçlükle varabildik. Fakat ne görelim? Dükkan yanmıştı… Uşak’ta o ahır bozması yerde yıkayabildiğim birkaç film kalmıştı elimde… Ötekilerin hepsi fotoğrafçı dükkanıyla birlikte yandı kül oldu…”
Fikret Otyam, “Etem Tem” röportajı, Ulus Gazetesi, 4 Aralık 1960
Paylaş